29 Eylül 2009 Salı

Alternatif Football Manager Takımları # 2

PORTSMOUTH FC

Lig:İngiltere Premier Ligi

Portsmouth'u birçoğumuz belki de ilk kez duymuştur ya da futbol ile ilgilenenler İngiltere Premier Ligi'nden buranın bir şehir olduğunu anlayacaklardır. Oysa ki Portsmouth ile Türkiye arasında bilmediğimiz bazı bağlar var, bunlardan ilki: Vatan topraklarından çok uzaklarda yatan aziz bahriye şehitlerimiz...

1850 yılında Portsmouth yerel gazetelerinden birinin haberine göre: “İngiliz usulü top talimi” ve “seyr-i sefain” eğitimleri görmek üzere İstanbul'dan avara eden MİRAT-I ZAFER ve SİRAG-I BAHRİ BİRİK isimli iki firkateyn Ekim 1850'de Portsmouth/İngiltere Deniz Askeri Üssü'ne intikal ederler. Portsmouth Limanı'nda bulunan iki Türk firkateyninin subayları Sir Godfrey Webster' in rehberliğinde, Portsmouth Tersanesi ve Clarence Kızakhanesi' nin hemen tüm bölümlerini ziyaret etmiş bulunurlar.”

Yazının devamında, Türklerin erzak alışverişi yaptıkları, gemileri ziyaret etmek isteyen İngilizlere çok nazik davrandıkları, ancak cuma ve cumartesi günlerini dinî inançları nedeniyle ibadete ayırdıkları ve bu günlerde ziyaretçi kabul etmedikleri belirtilmektedir. Coşkuyla karşılanan leventlerimizin eğitimleri başarıyla devam etmektedir. Fakat Portsmouth ve karşı kıyıdaki (Gosport) sağlık koşullarının dikkate alınmaması (yeterince önlem alınmaması) firkateyn mürettebatlarına pahalıya mâl olacaktır. 1849 yazında görülen kolera salgınında bölgede bini aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Kanalizasyon sisteminden yoksun, tersane işçilerinin üst üste yığılarak yaşadığı sağlıksız mahallelerde, altyapı çalışmaları ancak 1854' ten sonra başlatılabilmiştir. Kolera salgının 1850 yılında Gosport'a sıçraması bu tarihlerde bölgede bulunan denizcilerimize acı kayıplar yaşatacaktır. Gosport'ta, 1745'ten 1996'ya kadar İngiliz Kraliyet Donanması adına hizmet veren, Haslar Hastanesi, kabristanının bir bölümünü Türk şehitliğine ayırmıştır. Günümüze kalan mezar taşları olayın şahitleri niteliğindedir. Taşların tümü 1850-1851 yıllarına aittir, çoğunluğu ise 1851 tarihlidir. Aynı yılın içinde, beş aylık bir zaman diliminde, 22 Türk denizcisinin birden vefat etmiş olması salgın hastalığın boyutlarını göstermektedir. 1985'te Genelkurmay Başkanlığı tarafından başlatılan bir çalışma sonucunda restorasyonu yapılan Şehitlik, Türk Deniz Şehitleri Günü olan 4 Nisan 1993'te törenle açılmıştır.

Şehitlikte halen üç adet özgün mezar taşı bulunmaktadır. Bunlardan biri “kullu nefsun zâikatul mevt” (her nefis ölümü tadacaktır) ibaresi ile başlayıp şehitlikte yatan tüm “asakir-i İslam' dan merhumin'in ruhları için el Fatiha” (merhum İslam askerlerinin ruhları için el Fatiha) ile her iki gemi mürettebatından, bu şehitlikte yatanların tümüne birden ithaf edilmiştir. Burada ilginç olan diğer bir nokta ise bu taşın üzerinde yer alan ay yıldızın bir yandan Türk-Osmanlı geleneğini çağrıştırırken aynı zamanda Gosport'un karşısında yer alan Portsmouth kentinin sembolü olması ve günümüzde de bu özelliğini sürdürmesidir.Evet, bu kent ay-yıldız sembolünü benimsemiştir. Bu, tabii ki, oraya gelen iki gemi nedeniyle olmamıştır.

Dilbilimciler kentin adının Eski İngilizce'de “kaz” anlamına gelen gosa ve kökeni Latin olan, “liman” anlamındaki portus kelimelerinden türetildiğini iddia etmektedirler. Ancak kentin, günümüzde de halk arasında yaygın olan diğer bir adı da "Turk Town" yani "Türk Kasabası"dır. Gosport doğumlu halk ozanı Cyril Towney'e göre Gosportlular kendilerini her zaman Türk olarak tanımlamışlardır. Towney ile bu konuda görüşmüş olan folklor uzmanı J. E. Mann bir Gosportlu olarak kendisinin de anımsayabildiği en erken yaştan bu yana bu gizemli bağlantıyı bildiğini, ancak yerel yazılı kaynaklardan hiç birinde bu ada rastlanmadığını belirtmektedir.

Bölgede Türkler ile ilgili diğer bir ad da “HMS Sultan” dır. Halen bir yer adı olan ve burada bulunan bir Kraliyet Donanması okuluna adını veren HMS (Her Majesty' s Ship: Majestelerinin gemisi) Sultan, aslında bir geminin adıdır. Adı daha önce “Triumph” olan geminin adı, 1870 yılında Sultan Abdülaziz' in İngiltere' yi ziyareti nedeniyle “Sultan” olarak değiştirilmiştir. Bölgedeki Türk izlerinin tümü denizcilik ile sınırlı değildir. Örneğin Fort Nelson Kalesi'nde yer alan Kraliyet Silah Müzesi'nin koleksiyonunun en değerli parçalarından biri de 1464 tarihli bir Türk topudur. 19. yüzyılda Çanakkale Boğazı'nda koruma amaçlı olarak kullanılmakta olan bu tarihî top 1868' de General Sir John Lafroy'un girişimi üzerine Osmanlı Devleti tarafından İngiltere'ye hediye edilmiştir. İngiltere'de Gosport ve Portsmouth' un içinde yer aldığı Hampshire Bölgesi Londra ile bağlantılı önemli limanlara sahip olduğundan, araştırmalar derinleştikçe buradan Osmanlı-Büyük Britanya ilişkilerinin tarihine yeni boyutlar getirebilecek daha pek çok belge, eser ve anı gün ışığına çıkabilecektir.

Tevez > Adebayor ???


Westham - Manchester City maçı , 3-1 City kazanır ve Tevez bir dönem oynadığı, Yeşil sokak holiganlarından bildiğimiz ateşli Westham taraftaının önünde eski takımına 2 gol atar fakat "El" ini trübünlere tahrik etmek için değil "Özür Dilemek" için kaldırır , Westham taraftarıda bağrına basar , Zola tarafından ne kadar centilmen olduğu övgülerine maaruz kalır ve (tabikide) Adebayor'un Arsenal taraftarına yapmış olduğu hareketle kıyaslanır .
E BÜYÜKSÜN TEVEZ

Hee düşünmeden edemiyo insan , Emre 10. hafta gol atsa Tevez mi olur Adebayor mu diye , Tevez olmaz orası kesin ...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Antalyaspor 1 - 2 FENERBAHÇE

Alex De Souza , Alex le Sonsuza

Yok arkadaş bir kerede kanser olmadan bir maç kazanamayız biz anladım bunu tamamen nedir bu trübünlere , izleyenlere bu kadar adrenalin yaşatma isteği anlamadımki hoş bu heyecanı kasıtlı yaratmadıkları gün gibi ortada ya neyse yine kazandık gene kazandık seriyi ilk boza bu haftada biz olmadık , savdık sıramızı cimboma

Maça süper başladık daha doğrusu Alex normal performansıyla başladı , Kazım'a süper pas gelen pası aynı süperlikte bitiriş gerçekten güzel goldü akabinde Antalya'nın ilk yarıda tek ve son atağından golü yedik ( buda süper goldü hakketen )
Gelelim bizi kanser eden ikinciyarıya , kimse zırvalamasın adam ispanya gol kralıydı da , avrupa şampiyonasında izledik milli takımında iyiydi de diye şu Alex'in attığı 2 topu guiza ya ne xavi nede iniesta atar , adama ne kadar sövsem o kadar kötü oynuyo arkadaş, bi insan bu kadarmı beceriksiz bu kadarmı balta olur dicem ya kaleciyi geç ya üstünden aşırt bunu yapmak için yeteneksiz olmaya gerek yokki diye dönesim geliyo bu yorumdan adamda futbol zekası "0" "SIFIR " ya , yazıklar olsun kendi şahsınada ona o sahada tahammül eden beyinlerede Allah ' tan Alex vardıda 7 de 7 oldu zira O olmasa puan durumunda beşiktaşın altında yada üstünde bi yer edinirdik kendimize

25 Eylül 2009 Cuma

Bi Siktir Git Necati Ateş


"Fenerbahçe ile oynadığımız hemen her maçta gol attım. Bu maçların benim için çok özel bir yeri var. Antalyaspor forması altında elimden gelen her şeyi yapacak ve tabelaya adımı yazdıracağım. Evimizde Antalyalı futbolseverlerin de desteği ile Fenerbahçe'yi İstanbul'a eli boş döndüreceğiz."

Hadi yaa zaten İspanya 2. liginde Fenerbahçe yok diye 33 maçta 1 gol atabildin dimi hakkaten bi siktir git yaa

18 Eylül 2009 Cuma

Alternatif Football Manager Takımları # 1

DROGHEDA UNİTED

Lig : İrlanda Eircom Premier League (İrlanda Ligi)


İrlanda’nın başkenti Dublin’in kuzeyinde yer alan 32.000 nüfuslu Drogheda kentinin ve 1919 yılında kurulan kulüp sembolünün ay-yıldız olması sadece bir rastlantıdan ibaret değil. 1845 yılında özellikle yaygın olarak yetiştirilen patates tarlalarında baş gösteren bir virüs kısa zamanda bölgeyi kıtlığa sürükler. "Patates kıtlığı" olarak bilinen bu olay 1847 yılına dek sürer ve İrlanda halkının yaşadığı trajik olaylardan biri olarak tarihteki yerini alır. Açlık ve beraberindeki salgın hastalıklar sebebiyle 1 milyona yakın İrlandalı ölür. Bir o kadarı da çaresizlikten ülkeyi terk eder. Bugün Amerika ve Avustralya'daki İrlandalıların önemli bir kısmını o dönemde göç edenler oluşturur.

Dönemin Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid, İrlanda'ya 10.000 sterlin yardım taahhüdünde bulunur. Ancak İngiltere kraliçesi Victoria, bizzat kendi topraklarındaki bu felakete sadece 2.000 sterlin yardımda bulunduğu için İstanbul'daki İngiliz elçisi aracılığı ile rakamın düşürülmesi talebinde bulunur. Bunun üzerine padişahın yardımı 1.000 sterline düşürülmekle birlikte 3 gemi, tahıl yüklü halde yola çıkarılır. Ne gariptir ki gemilerin boşaltılmasına İngiliz yetkililer izin vermez. Yani İngiliz hükümeti kendi hükümranlıkları altındaki topraklarda yaşayan halkın kırılmasına göz yumar. Yardım ekibi yılmamıştır, çareyi gemileri gizlice kuzeydeki Drogheda limanına boşaltmakta bulurlar. İşte o günden beri kent halkının gönlünde Osmanlı ve Türkler ayrıcalıklı yere sahiptir. 2006 Mayıs'ında şimdilerde otel olarak kullanılan eski belediye binasına törenle bir şükran plaketi asılır. Bölgedeki yaygın kanaat; ay ve yıldızın hem kentin hem de kulübün logosu olarak kullanılmasına, bu olayın kaynaklık ettiği şeklindedir. Ecdadımızın iç çalkantılarla boğuştuğu o günlerde bile yardımına koştuğu kentin, Drogheda'nın futbol takımının şimdilerde tatlı bir rüyası var; şampiyonluk!

Al O Oklarını ...


Hani Derler ya Topçu diye aldık popçu çıktı bizimkide o hesap okçu diye aldık lağımcı bile çıkmadı, gol desen atamaz pas desen hiç atamaz , yazık günah senin aldığın paranın herbir kuruşuna- centine , Eğer benim aldığım formalardan -biletlerden senin cebine 1 kuruş dahi giriyosa hakkımı helal etmiyorum sana Guiza ama dikkat ette öbür dünyada benden önce Lugano yapışmasın yakana; senden daha az para aldığım halde senden daha hırslı daha azimli canımı dişime takarak oynarken ilerde mal mal ne yapıyodun Guiza Efendi diye( o anda oklarını saklaki... , Lugano pis adamdır bilirsin)gerçi senden önce başka birinin yakasına daha yapışabilir ona o kadar para veriyosan bana külçe külçe altın vermen gerekirdi BÜYÜK BAŞKAN !!! diye...

17 Eylül 2009 Perşembe

Daum Klasiği



Dakka 71 , Mehmet Topuz ' un gölüyle öne geçiyoruz 1-0. Tekrar söylüyorum dakka 71 ama gol sevinci ( resimde bu açıdan pek belli olmuyor ama maçı izleyenler bilir) sanki bir şampiyonluk sevinci sanki son dakkada maçı kurtaran gole sevinç gibiydi kimbilir belkide altın gol 'dü atılan diycem ama seneler önce kalktığını biliyorum bu kuralın yoksa 6 hakem gibi ikinci yarıda golü atan kazanıyomuydu maçı , yeni bir kuralmıydı buda ? Herneyse golün sevincini gören duyan Takımı Yarı Finale , Finale çıktı sanır -sanır ama sadece 4 dakka hatta maçı izlerken tuvalete giden adam 8 dakka sonunda geri döndüğünde daha demin attıkları gole deliler gibi sevinenlerin suratna noolmuş diye düşünürdü o anda skoru görmese


FENERBAHÇE 1 - 2 Twente

Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Claudio Circhetta, Francesco Buragina, Raffael Zeder (İsviçre)
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos (Dk. 64 Mehmet), Kazım, Emre, Cristian, Dos Santos, Ale, Güiza
Twente: Boschker, Stam, Wisgerhof, Douglas, Kuiper, Tiote (Dk. 41 Jannssen), Perez (Dk. 90 Akram), Brama, Stoch (Dk. 69 Vujicevic), Ruiz, Nkufo
Goller: Dk. 71 Mehmet (Fenerbahçe), Dk. 75 ve 80 Nkufo (Twente)
Sarı Kartlar: Dk. 29 Tiote, Dk. 83 Kuiper (Twente), Dk. 41 Dos Santos (Fenerbahçe)


16 Eylül 2009 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi - 16.09.2009


-(E) GRUBU-
Liverpool-Debrecen: 1-0
Olympique Lyon-Fiorentina: 1-0
-----------------------------------

-(F) GRUBU-
Inter-Barcelona: 0-0
Dinamo Kiev-Rubin Kazan: 3-1
------------------------------------
-(G) GRUBU-
VfB Stuttgart-Glasgow Rangers: 1-1
Sevilla-Unirea Urziceni: 2-0
-------------------------------------
-(H) GRUBU-
Olympiacos-AZ Alkmaar: 1-0
Standard Liege-Arsenal: 2-3
********************************

Ankaraspor Düştü ( Düşürüldüde Olabilir )


Hürriyet'in Bombasıyla başlayalım habere :) Ankara düştü FENERBAHÇE yeni lider diyo haber, tabi haberi okuyan insanda akabinde "NE ALAKA LAN" diyo :D Ankaragücü düşseydi Beşiktaş'mı lider olcaktı :)

Kim çelme taktı, neden düşürüldü kısmına hiç girmiycem , Türk futbol tarihinde buna benzer bir olayı da daha önce görmüşlüğüm duymuşluğum yoktur(yaşımın verdiği imkanlar içerisinde) , gerçekten ilginç ve cesaret gerektiren bir karar değişik bi çalışma oldu Federasyon açısından :D Tabi şimdi bissürü zımbırtı çıkçak Ankara'nın FİFA ' ya(olmassa) ordan CAS ' a gitçeğini tahmin etmeyen yoktur heralde , uğraş dur...

Sonuç : Türk Futbol'u için en hayırlısı olur umarız ama kendi adıma sevinmedim dersem yalan olur hatta ne Bank Asya'sı -3. lige düşürün direk (bknz: taksimde sallandırma versiyonu)



15 Eylül 2009 Salı

Şampiyonlar Ligi


(A) Grubu:

Juventus-Bordeaux: 1-1

Maccabi Hayfa-Bayern Münih: 0-3



(B) Grubu

Wolfsburg-CSKA Moskova: 3-1

Beşiktaş-Manchester United: 0-1



(C) Grubu:

Zürih-Real Madrid: 2-5

Olympique Marsilya-Milan: 1-2



(D) Grubu:

Chelsea-Porto: 1-0

Atletico Madrid-APOEL: 0-0

14 Eylül 2009 Pazartesi

TÜRKİYE 69 - 64 Sırbistan

Yıllardan beri şansımız tutmayan Sırbistan ' ı bu turnavada diğerlerinden ayırt etmek olmazdı tabikide ( kimbilir belkide keramet Karadağ kısmındaydı :) iyiki ayrılmışlar )

Kuşkusuz Kerem , Ersan ve Ömer bu gecenin en büyük kahramanlarıydı , Hidayet'in sıradan bir maç performansı çıkarması durumunda hiç bu kadar ölüp ölüp dirilmemize gerek kalmiyacaktı ama dizindeki sakatlıktan ötürü Sırbistan a farkı bi türlü açamadık , maç sonuna kadar konvoy halinde geldik ve normal süre 64-64 sona erdi .

Uzatmalar ise son yıllarda izlediğim en harika uzatmalardı 5 dakka olan uzatmada son bir dakikaya kadar yalnızca Semih'in (ordada bulmuşuz bi Genç Semih) basketi vardı ( Futbola daha yakın olan bizler için çok zevkliydi yani ) ee sonuçta uzatması atan galip gibi geçen bi karşılaşmaydı ve ilk basketi Semih'le bulmuştuk (serbest atış yada değil farketmez ) ve Sırplar'dan uzatmalarda hiç basket yememiştik


TEŞEKKÜRLER 12 DEV ADAM

13 Eylül 2009 Pazar

Hakemlik Değil Çobanlık Bile Yapamayacak Adam Deniz Çoban!!!!


Elbette futbolcular Hakemin kararı ne olursa olsun sahadaki sukunetini kormuk zorundadır ama bu akşam Sarı Lacivert formayı giyen Gökhan Gönül değil Mevlana bile olsa çileden çıkardı.

Hakem şahıs kendini soyadı gibi Çoban , düdüğünüde kaval sanmış olsa gerek zırt pırt oyunu saçma sapan yerlerde kesip kredi kartı kullanır gibi sarı kartını çıkarıp durdu oldu olucak kartı havaya kaldırsaydın sağ baştan sol başa kadar kaydırıp bizimkilerin hepsine çıkarsaydın kartı be adam .

Santosla, Cristian'a gösterilen sarı kartı anlayan beri gelsin banada anlatsın , Guiza'nın yere çarptığı top sakın alakasız çalmış olduğun faul düdüğünden olmasın (aynı pozisyonda Alex'te Sarı Kart Görmüştür ) Lugano'nun zaten adı çıkmıştır ona sarı kart vermeyen hakemi MHK maçı kötü yönetmiş saymakta olmalı heralde , Gökhan Gönül'e çıkan kart bambaşka bi olay zaten

Yanlış kararlarıyla bu kadar maçı geren bu kadar oynatmamaya çalışan bi hakemi (?) ilk defa bu akşam izledim.

Son olarak bu kadar kartın havada uçuştuğu bi maçta Emre Belözoğlu oynasa acaba noolurdu diye düşündümde bi an , VAHİM


Bursa 0 - 1 FENERBAHÇE




Turkcell Süper Lig'de 5. hafta maçında Bursaspor ile Fenerbahçe karşı karşıya geldi. Bursa Atatürk Stadı'nda oynanan karşılaşmayı sarı lacivertliler 1-0 kazandı. Fenerbahçe'ye galibiyeti getiren golü 42. dakikada kaptanı Alex de Souza atarken; bu galibiyetle Fenerbahçe 5'te 5 yaptı.

Fenerbahçe'de 6 oyuncu sarı kart görürken, hakem Deniz Çoban ile sık sık tartışma yaşadılar.

Bu sonuçla sarı lacivertliler puanını 15'e yükseltirken, Bursaspor ise 7 puanda kaldı.


11 Eylül 2009 Cuma

Bir Fenerbahçeli Gözünden Galatasaray - Beşiktaş Derbisi

İstanbul'un üç irisinden ikisinin muharebeleri içinde kuşku yok ki en çok önem atfedileni,FENERBAHÇE - galatasaray derbisidir. ister bir savaş deyin, ister bir şölen, ucunda baklava da, kupa da olsa haftalar öncesinden muhabbeti başlar; polemiği palazlanır, eski defterler açılır, en son kim koydu'dan en çok kim koydu'ya, en acı kim koydu'ya yakın-uzak-fî tarihten örneklerle dalaşmalar başlar.

FENERBAHÇE - galatasaray derbisi, sonunda gülenin fener olacağına dair -istatistiğin de desteklediği- bir inanç olmasına rağmen apayrıdır. hattâ kimisine göre beşiktaş'la yapılan maçlar, bu küçük kıyâmetin yanında sıradan maçtan sayılsa yeridir. derbi kavramı, aynı şehrin ulusal ligdeki müsabakalarını tanımlamak için var; ama Trabzonspor'un da adana çık aradanvârî bir hücumuyla, kafalar iyice karışabiliyor tabii.

Fenerbahçeli için galatasaray beşiktaş derbisi biraz seni ben ellerin olsun diyemi sevdim dir. genellikle güle oynaya yendiği galatasaray'ın, kolay kolay alt edemediği beşiktaş'ı yenmesine şaşırır. kendine pay biçer, Fener'in cimbom'a adı yeter der. beşiktaş yendiğinde, insaflı/böbürgenlerinde "adamlar bizi zaten yenemiyor, bari beşiktaş'ı yenselerdi." diye bir empati hastalığı baş gösterebilir.

genellikle taraf tutmaz. bir taraf sezonda kayıpları oynuyorsa "beter olsunlar" düşüncesiyle, hâli vakti yerinde olandan yana durdukları vâkidir. içinde olmadığı bir gerilim seyre dalmak ister belki ama, sözkonusu olan bu üç kulüpten ikisi olduğunda üçüncüsünün "ne halleri varsa görsünler" diyecek "peşin satan"lığı da pek mümkün olmamıştır.

bazan biri cimbomlu, öbürü beşiktaşlı iki dostla seyredilir bu maçlar. işler hangi taraf için kötüye gidiyorsa ona sırnaşıp kızdırmak, çirkeflik eden tarafa beraber laf sokmak tadından yenmez.



Birçok kez kaleme alındı ve birçok kez daha kaleme alınacak. Futbolcularıyla, taraftarlarıyla, kendilerine özgü formalarıyla ve bünyelerinde barındırdıkları futbol dokulu sosyal yapılarıyla bu yazıda daha önce yazılan yazılarda olduğu gibi ben de birkez daha futbol tarihinin gerçek efsanelerinden birine, bir spor olayına yer vereceğim.
Nisan 2004 tarihinde “The Observer” gazetesinde yayınlanan makalede ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken spor olaylarında liste başı olarak yeralıyor “ él Supérclassico” yani Buénos Aires derbisi. İşçi sınıfının ve varoşların temsilcisi Boca Juniors ile taraftar grubunu hali vakti yerinde olanların yani toplumun üst sınıfının oluşturduğu “Los Millionarios” lakaplı River Plate arasında oynanan maçlar bir futbol maçının çok ama çok ötesinde bir spor olayı.

25 Mayıs 1901'de La Boca'da River Plate kurulduğunda henüz Boca Juniors ortalarda dahi yoktu. Hikayeye göre kulüp kurucuları bir karnaval gecesinin sonunda dinlenecek yer arayan bir atlı yük arabasının arkasında gördükleri kirli kırmızı şeritten esinlenip bunu beyaz forma üzerine kullanırlar ve bu kırmızı şeridin üzerine kulüp armasını da ekleyerek gelmiş geçmiş en özgün formalardan birini yaratmış olurlar. River Plate'in kurulmasından yaklaşık 4 yıl sonra. 3 Nisan 1905'te beş İtalyan göçmenin biraraya gelerek Boca'yı kurması ile ezeli rekabet te başlar. Boca renklerini Buenos Aires limanına demirleyen bir İsveç gemisinin renklerinden alır ve sarı-mavi formayı da böylece giymeye başlar. Bir başka hikayeye göre her iki takım arasında kimin La Boca'da kalacağına karar vermek için bir maç yapılır ve kaybederek yer değiştirmek zorunda kalan River Plate olur. Kulüp önce Palermo'ya ardından da 1923'te şehrin kuzeyindeki Nunéz bölgesine taşınır.

1930'lu yıllara kadar yaşanan şanssız dönem –yerinden yurdundan sürülen acıların çocuğu River hikayesi- 1930'lu yıllarda kulübü Bernabé Ferreyra'nın satın alması ile değişir ve yazımızın başında belirttiğim gibi River Plate bu tarihten sonra “Los Millionarios” olarak anılmaya başlar. Bu olayla birlikte günümüze dek gelinen tarihsel süreç içerisinde artık her iki kulübünde hangi toplumsal sınıfları temsil ettiği kalın çizgilerle belirlenmiş olur.





İki takımında dünya futboluna hediye ettiği futbolcular saymakla bitmez. Ama o futbolcular arasında biri var ki kimilerine göre gelmiş geçmiş en büyük futbol ilahı, Diego Armando Maradona'dır. Hala Boca ve Arjantin Milli Takımının maçlarını formasını üzerine geçirip elinde kaşkolunu sallayarak ve şarkılar söyleyerek seyirci ile iç içe izleyen – bugün Pele, Platini, Beckenbauer ve daha birçoğu takım elbiselerle protokol tribünündedir- Castro'nun kadim dostu, Bush'un ve Birleşik Devletler'in can düşmanı olan ve cefakar futbol seyircisinin sevgilisi Maradona ile birlikte Juan Roman Riquelme, Carlos Tevez, Caniggia, Kily Gonzalez en başta sayılacak diğer futbol yıldızları. Bir dönem Oscar Cordoba'da bu kulübün formasını giydi ve “La Doce” yani “12. Oyuncu” lakaplı Boca taraftarının gönlünü kazandı. River formasını giyen gelmiş geçmiş en ünlü futbolcu ise Real Madrid forması da giyerek Avrupa'da kazanılamamış kupa bırakmayan Alfredo Di Stéfano'dur. Akla gelen diğer isimlerse bir başka efsanevi futbolcu Mario Kempes, Fenerbahçe'li taraftarların ağzına bir parmak bal çalıp giden Ariél Ortega, Juan Pablo Sorin, Hernan Créspo, Pablo Aimar. Daha devam etsek her iki kulüp içinde saymakla bitmez bu isimler. Ama bir de her iki kulübün formasını giyenleri hatırlatmak isterim, Gabriél Batistuta ve Caniggia gibi her iki takımın taraftarlarının da sahiplenemediği, benimseyemediği isimler.



Her iki kulübün başarılarına baktığımızda ligde daha başarılı gözüken River Plate'e karşı uluslararası düzeyde Boca'nın belirgin üstünlüğü göze çarpıyor. River Plate'in 26 Lig Kupası'na, 1 Intercontinental Kupası'na ve 2 Copa America'sına karşılık, Boca'nın 20 Lig Kupası, 3 Intercontinental Kupası ve 5 Copa America'sı var.

Maçlarını 60.000 kişilik “La Bonbonera'da” yani “Çikolata Kutusu'nda” oynayan Boca, River deplasmanına gittiğinde 66.000 kişilik “El Monumental'de” ağırlanıyor. River Plate'in stadyum kapasitesi daha fazla -bu sanırım zenginlerin kulübü olmaktan da kaynaklanıyor- ama Arjantinlilerin %40'ı Boca ve %32'si River Plate taraftarı olduğu için bu alanda da üstünlük Boca'ya geçmiş gözüküyor.

Gelelim bu iki takımın taraftarlarının birbirileri ile yaşadıkları saha dışı mücadeleye. Boca taraftarları rakip takımın taraftarlarına “gallinas” yani tavuklar ismini takmıştır. Onlara göre River taraftarları korkaklardan oluşur. Ama futbolun içine kattıkları şiddet duygusu gözönüne alındığında River Plate tribünlerindeki “Los Borrachos Del Tablon”, öz Türkçesi ile “Tribün Sarhoşları” en fanatik gruplardan biridir. River taraftarları Boca'lılara “los puercos” yani domuzlar der. Bu grubun maç öncesinde stada getirdikleri Boca sembolü olan kanaryaların kafalarını kopararak futbol teröründe ne kadar ileri gidebildikleri bilinen bir gerçektir. En bilinen olaylardan bir tanesi de 2-0 River Plate üstünlüğü ile sona eren bir maç sonrasında Boca'lı fanatiklerin 2 River Plate taraftarını öldürüp Buenos Aires'in boş duvarlarına “Artık maç 2-2” yazılarını yazmaları.

Bu derbi her haliyle hem sportif anlamda, hem tribün ve taraftar grupları açısından, hem de yaşanan ve yaşatılan futbol terörü ile toplumdaki farklı sınıfları karşı karşıya getiren en köklü rekabettir. Sadece kimin kimi kaç kez yendiğinden ibaret olmayan, saha içerisindeki skorun saha dışında birbirilerini öldürerek eşitlendiğini varsayma noktasına kadar getirilen bir spor olayıdır, hatta bundan da öte iki sınıfın birbirileri ile yaptıkları varolma ve üstün gelme mücadelesidir. Ölmeden önce Buenos Aires'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin ama yolunuz düşmese de en azından evinizde biranızı alıp yanında bir paket çerezle TV başına geçip seyrederek hissetmeye çalışın bu derbi atmosferini.

İp Adresin